Salı, Eylül 26, 2006

the verve

Image Hosted by ImageShack.us

90'ların başında brit-pop en harika günlerini yaşıyordu. suede'ler, oasis'ler, blur'ler, the auteurs'ler dört nala gidiyordu. ama 90'ların ikinci yarısı ve 2000lerin başı aslında onların tarzıyla sarsılacaktı. psychedelic, alternative rock ya da brit pop ne derseniz deyin. the verve.

bir iyi vokal bir de iyi gitaristiniz varsa başarılı için ihtiyacınız olan az şey kalıyor geriye. bunlardan bir tanesi kesinlikle şanslı olmak. işte belki de the verve'ün tek takıldığı nokta bu oluyor. ilk iki albümleri A Storm in Heaven (1993) ve A Northern Soul (1995) ingiltere'de en büyük brit pop çılgınlığının yaşandığı anlara denk geliyor ve onların daha ağırbaşlı halleri diğer gruplara nazaran biraz daha sönük kalmalarına neden oluyor. ama bu demek değil ki silik, umursanmayan bir gruptular. pulp, new order ve nick cave'in de sönük kaldığını söyleyelim ki durum anlaşılsın. özellikle "A Northern Soul"den "history"nin "the drugs don't work" ya da "bitter sweet symphony"den eksik kalır yanı yok. sadece doğru zamanda doğru yerde olamamış o kadar.

mad richard (richard ashcroft)'ın uyuşturucu problemleri -ki uzun bir süre aşırı dozdan komada kalması hadisesi var, gitarist Nick McCabe (gruba soundunu kazandıran temel taş kesinlikle oydu) gruptan ayrılması the verve'ün tamamen dağıldığı haberlerini beraberinde getirdi. (bu süre içinde gitarist olarak suede'den henüz ayrılmış olan bernard butler birkaç stüdyo çalışmasına katıldı ama gruba dahil olmadı)

efsane böyle bitti dersek gülerler tabi ki. richard ashcroft lucky man'de der ki;" ben şanslı bir adamım, ellerimde ateş var." doğru zaman gelmişti ve ateş kendini gösterdi. the verve hiç kimsenin beklemediği şekilde tekrar birleşip aslında sadece daha önce de yaptıkları müziği yaptılar. Urban Hymns (1997) Pitchfork Media'dan 8.9 not aldı, Q dergisi tarafından 1998 yazarları tarafından gelmiş geçmiş en iyi 18. albüm, 2006 yazarları tarafından gelmiş geçmiş en iyi 16. albüm seçildi. 1998 mercury prize'a aday oldu (gomez-bring it on'a kaptırdı). "the drugs don't work" ingiltere listelerine 1 numaradan girdi.

Urban Hymns'i bu kadar kısa geçemem tabi ki. bütün şarkılarını beğendiğim birkaç albümden birisi. The Rolling Stones şarkısı "The Last Time"ın sampleı kullanılarak hazırlanan, opel'in reklam jingleı Bitter Sweet Symphony ile mükemmel bir açılışı var albümün. klibini de unutmamak lazım. massive attack-unfinished sympathy klibine gönderme nitelikli klipte çatık kaşlı kara delikanlı, 2 boyutlu kemik adam deli richard'ı önüne gelene omuz atarak yürüyüşünü bilmeyen yoktur. (wikipedia sağolsun google map'te klibin başlangıç noktasını göstermiş.
bakın ) daha sonra arka arkaya Sonnet, The Rolling People ve tabii ki The Drugs Don't Work üçlüsü tek başlarına bir albüm kurtarabilecek düzeyde. The Drugs Don't Work'ü Richard Ashcroft'un uyuşturuculara mı yoksa medikal ilaçlara mı gönderme yaptığı düşünüledursun,... pfff o şarkı için diyecek başka birşey bulmaya çalışmak istemiyorum. "mükemmel". "ilaçlar işe yaramaz, sadece seni daha kötü yaparlar, ama senin yüzünü tekrar göreceğimi biliyorum" umut ve heves yaşama nedenidir.
albüme tempo katan iki parça Come On ve This Time'da adından bahsetmeden geçilmeyecek şarkılar. ikisinde de özellikle Nick McCabe'in gitarlarda ne haltlar karıştırdığına dikkat edilmesi gerek. bir "mükemmel" daha.

böyle büyük bir geri dönüşün ardından yeniden dağıldı ama the verve. kendilerini 90ların başında pek takmayanların ağzının payını verip 1999'da her biri kendi yoluna gitti. Richard Ashcroft 3 solo albüm yayınladı (bunlara şimdi dalmak istemiyorum), Spiritualized keyboardcusu Kate Radley ile evlenip 2 de çocuk yaptı. Nick McCabe bir takım prodüktörlüklerle meşgul. Simon Tong da Damon Albarn'la beraber "The Good The Bad And The Queen" kadrosunda yer alıyor.

Richard Ashcroft'un Noel Gallagher (oasis) ve Chris Martin (coldplay)'le yakın dostluğunu da laf arasına sıkıştırayım ve bitireyim. kapanışa o kadar bahsettiğim Bitter Sweet Symphony en iyi gider bence.


Hiç yorum yok: