Özet geçmek yok. Laf kalabalığı yapıcam. Ama herşeyden önce Dj Ahmet Musluoğlu'na teşekkürlerimizi sunalım. Çoğu kişiye "The Automatic çıkmasa ya" dedirtebilecek playlistiyle geceye tat verdi.
"The Automatic çıkmasa ya" demek için bir nedenimiz daha vardı. İstanbul sahnesinde senelerdir brit-pop rüzgarı estiren Suitcase yine harika performansla arz-ı endam etti. Arka arkaya The Smits'ler, Suede'ler, Radiohead'ler ve James'ler geliyorken başka bir gruba ihtiyaç duymak abesle iştigal olurdu. Konser sonrasında solist Deniz Özberk'ten albüm müjdesi aldığımı da belirteyim.
Saat 1'e doğru sıra The Automatic'e geldi. Önlerden güzel güzel seyredelim diye düşünürken (İç ses: Ah yaşlılık) sahne önünde patlatılmaya başlanan biralarla bir punk konseri havası estirmeye niyetli çok sevgili seyircimizi (İç ses: Şükür ki erkenden) farkedip kaçışanların sayısı hiç az değildi. Binlerce kişilik konserlerden kalkıp küçücük (İç ses: Ve dolmayan) Studio Live'a gelen The Automatic atmosferden ne kadar memnun kaldı bilinmez ama (İç ses: Sahnelerine su, seyirci, bira şişesi atıldı. Ne memnunlardır ama) seyircimizin (İç ses: Sadece öndeki 30 kişiden bahsediyor aslında. Arkada kalanlar kolon seyrediyor zira Studio Live'da) oldukça hoşuna gitti performansları.
Sahne performanslarına söylenebilecek hiçbir kötü söz yok (İç ses: Öncesinde ne içtiler acaba?). Karşılaşabileceğimiz en enerjik performanslardan biriydi (İç ses: Ramones ve Sparta tişörtleriyle sahneye çıkan çocuklardan ne beklenir ki). Klavyeci Alex Pennie'yi izlerken bile yoruluyor insan. Başına geleceklerden habersiz seyircimizin üstüne de atlamaya kalkınca sahneye ancak güvenlik tarafından geri "koyulabildi". Son olarak tanınmalarını sağlayan "beefcover"ı da çalıp geldikleri gibi hoplaya zıplaya gittiler.
Eğer şartlar el verseydi performansları son zamanlarda izlediğimiz türevlerinden çok daha iyi olacakmış gibi göründü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder